Çarşamba

bir varmış bir yokmuş

 uyanır uyanmaz ilk işim kahve içmekti bir zamanlar, kısık sesli şarkılar eşliğinde tekrar ederdim artıkları.
Bir yudum sonrası nelerin değişeceğini kestiremezsin, bir sonraki kelimenin bir öncekine nispet nasıl çirkinleşeceğini. Bir yudum sigara, şarap, esrar ve kelimeler, öyle gidip gelen gelip giden.. herdaim yerini yadırgıyan kadınlığım gibi. ara sıra gelip sıkılınca giden, yerini aptal bir çocuğa bırakan kadınlığım. Süslü elbiseleri yok, topuklu ayakkabılarını ancak uyurken geçirir ayaklarına. Cesareti yok sokakta giymeye, düşleyemediklerini yaşamak ona göre değil. hani olur ya köşe başında sevişmeye kalksa iyi kalpli bir adamla elbisesinin altında sergileyebileceği eğlenceli bir manzarası olmayacak,  kırmızı rujundan başka..



Acele etme derdi annem, daha çok sıkılacaksın şimdiden tüketme, herşeyin yok olduğu bir an kendini arayacaksın, en çok sana ihtiyacın var.. Büyüdükçe annem oldum, fincanı tutuşum.. sesim, hiç görmediğim çiçeklerim, çeyizliğim anne sıcaklığım.. yavaş yavaş, acele etmeden dönüştüm, çokça sıkıldım çokça yok ettim, tükettiğim kelimelerimle, biriktiremediğim sevincimle. Kara kaplı bir defter burası, her sayfa son satırları aynılaşan bir kaç iyi adama, her başlık edilgenliğiyle gurur duyan bir narsiste adanmış. Edip Canseverin arasıra uğradığı, Cemal Süreya'nın suratıma tükürdüğü bir kaç hatıra da cabası, dedim ya hepitopu bir kaç iyi adam.

Salı

kırmızı ojelerim

bu aralar yazılarım seksist ağırlıklı olunca bi utandım bi utandım anlatamam, bir kaç eleştiri aldım çeşitli ablalardan. Ne olmuş sana bööle sen insan ilişkilerini bacaklarının arasından kurmazdın hayrolar didiler. Haklılar elbet,  benim ne haddime ulu orta amgötmeme diye çığırıyorum, ben de herkes gibi normlara uygun yazmaya karar verdim '
mesela
geçen pasta yaptım kuzenlere, öle afili bişi diil püsküütleri kır tek kat diz üste pudig sona yine püsküüt yine puding yine yine yeniden. Bir an dedim işte hayat, bi kat püsküüüt bi kat puding.. çatalladıkça şişiyosun hepi topu.
belki dibini parmaklarken kocaman bi puding denizinin damla çikolata parçacıklarıyla kaplı sahilinde bir kaç güzel hatunla beraber hayal etmiş olabilirim kendimi.. ama asla anlatmayacağım ayrıntılar bunlar.
velhasıl
 edilgenliğimden kurtluş yok. İstediğim kadar yazayım düşüneyim hayata geçireyim hiçbir şey değişmeyecek, mutlak payıma düşen bir ayıp olacak. Her gün çevremdeki erkeklerin kadınları götten memeden ibaret saymalarına, düzülecek-sevilecek olarak sınıflandırmalarına alıştıkta benim bir iki cinsiyetçi lafıma takıldık.



ee hani oje demesin kimse, gelmeyin üstüme

Perşembe

one night stand

genellikle değişik adamlarla ve kadınlarla geçirdiğim gecelerin tanımıydı, zamanla tek bir adam ve yüzlerce (umarım) kadınla geçirdiğim gecelerin tanımı oluverdi. Tek gecelik başlayan ilişkilerin sikişken bir aşka dönüşmesi beklenen sondur. Şaşırmayın, önce düzüşüp sonra konuşanlar önce saçmalayıp çok sonra düzüşenlere oranla daha avantajlıdır. Bütün kelimeler daha en başında soyunup yersiz riyakarlığı ortadan kaldırır, birbirini etkilemeye çalışmak adına kendinden çok uzak birine dönüşme çabası bir anda yok olur. Başkalaşmanın olmadığı ilişkiler şiddet ve seks içerikli yayınlar gibidir, böylesini yaşamamış olanlar için olumsuz örnek teşkil edebilir.

Eğlenilen ellenilen yatıp kalkan kalkıp yatan adam bir zaman sonra aşık olduğu kadının aslında tek gecelik olduğunu, adam boşalmadan işini bitirip kapıyı çekip yetişmesi gereken bir trene doğru yol aldığını unutur. Kıyamam elbet ama tek atımlık bir mermiyi 12.7 mm’lik kalibreli ağır taramalı bir korda yerleştirmek gibi bir şey bu, doğal ortamından uzaklaştırılıp evcilleştirilmeye çalışılan bir hayvan olarak benzetmeleri uzatabilirim. Aynen kafeste gibiyim, arada bir etin ucundan ısırıp tadı hemencecik kaybolmasın diye uzun uzun ağzımda bekletiyorum. acınacak haldeyim işte, her gün farklı bir hayvan avlamak varken aynısıyla yetinmeye çalışmak nasıldır bilemezsiniz. ya da bilirsiniz herneyse..


Cuma

doğarken güneş ardından tepelerin

oyun vakti gelir teletabilerin  



the people poured their concrete floors
and built their churches and their walls
they painted pictures of their hopes and fears on them.

Cumartesi

tek gecelik istanbuL

Pencereden bakislar..



Karanlığın çöktüğü dar yıkıntı sokakların birinde iki beden, sessizlik güneşin batışı gibi ağır ve şuursuz, sonra o martılar, Kadıköy rıhtımını hayali cennete çeviren kanatlı melekler. Denizin uçsuz bucaksız tapılası bakışları arasında karanlık sokağa belirsizce dalan silik iki benden, sağlı sollu sıralı oteller arasında en güvenilir olanı mı yoksa en ucuzu mu seçimine hakkı olmayan iki beden. Korkak bir o kadar yorgun olan iki yüz, birbirlerinin gözlerine bakabilme cesaretini bile bulamıyorlar yol nasıl ve nereye giderse öyle gitmek yalnızca.. Sıradan ve olağan bir hikayenin son satırlarında olan iki kadın, gözlerinde sokak lambalarının dahi aydınlatmaya yetmediği bir karanlık. Üşüdükleri için mi titriyorlar yoksa sade titremek adına mı belirsiz, tıpkı kim olduklarının kime ait olduklarının belirsizliği gibi. Bir tek denizin göz kırpışlarına karşılık veren bakışlar ve birinin uzun diğerinin kısa olan ıslak saçları, onlara ait ve onlardan ait olan tek iz, geceye dönüşen.. Birinin ayakkabısı yırtılır gibi oluyor, çıkarıp eline alıyor ikisini de, yalın ayak yürüyor daha çok canını yakmak istercesine. Usulca suya düşen iki genç kadın, yalın ayak, çıplak, şuursuz .. En güvensiz ve en ucuz olanın da alıyorlar soluğu, otel görevlilerinin bakışları arasında ıslak saçlarını saklamaya çalışan küçük kadın boş oda olup olmadığını soruyor. Karşısında pişkin bir sırıtış, içinden geçirdiği tüm kötü düşünceleri gözlerine yansıtan bir adam "olmaz mı" diye cevap veriyor. Islak ve karanlık sokakta yalın ayak yürümeye cesareti olan küçük kadın otelin merdivenlerinde ayakkabılarını giymiş oluyor, sırasıyla merdivenleri sayıyor içinden "geldik" sesini duyana dek. Geldikleri yer 404. oda, kapı açılıyor dilek tutarcasına bir kapı, Aralığın soğuk gecesinde bir dilek. Anahtarlara alışamayan iki beden, kapıları kitlemeyi hiç bilmeyen iki çalıntı ruh, dalıyorlar odanın aydın karanlığına kararlı-kararsız.

Dört duvarla kaplı olan bu oda sokaktan farksız, kaldırıma benziyor yataklar televizyon sokağın yalancı aynası, perdeler hayatın anlamsız olan ama zorunlu kuralı. Yatağa uzanmak kaldırımlara uzanmak kadar özgür durmuyor duvarların arasında, peteklerin üzerindeki tozlar hayatı kirletenlere karşı daha bir temiz duruyor, daha bir titreme geliyor küçük kadına. Bu illüzyon içinde büyüdüğünü hissediyor, gelişip serpiliyor sanki, göğüsleri büyoyor, geçirdiği her kanama döngüsü ona hiç iğrenç gelmiyor anda. Bir birlerinin gözlerine daha bir rahat bakıyorlar. Ellerini uzatıyor sakince fazlasıyla yavaş bu sahne. Titremeler yavaş yavaş sakinleşiyor, korkuda korkar oluyor, epeyidir hayal yoktu diyor kısa saçlı olan. Karanlığın ayrıntısında ufak bir tebessüm değiyor gözlerine uzun saçlı kadının, gözlerim açık uyuyabilsem diyor kendi kendine uzun zamandır kapalı gözlerim, alışmak istemiyorum hiç bir haline bu ..

Uzanıyor kısa saçlı kadın, gelecek mi diye düşünürken yanında mutlaka beni de getirmeli diyor alıntı bir serzenişle, gözleri Üsküdar'a yol alıyor ve yine karanlık bir sokak.. Hızla uzaklaşan bir adam, uzaklaştıkça içine sürüklenen,..günah şehrinin ışıkları altında tüm kurallarını yerle bir eden bir-adam 


.. Hızlı ama emin olmayan adımlarla yaklaştı, bir kaç santimlik mesafe arasında yol boyu her halini izlemeye başlamıştı, saçlarını boynunu en çok ellerini, bedenini kavrayabileceğine pek ihtimal vermediği elleri. Geçmişten bir esinti gibi, bir yerlerde yine böylesi bir ürpertiyle karşılaşmış ama nerede nasıl kestiremiyor, tanımsız bir huzurla hiç farketmediği bir döngü içerisinde geçmişi unutuyor, ustaca. Başka bir odanın aynı duvarları arasında ellerinin geliş-gidişlerini izlemeye devam ediyor, bakışlarını yakalamaya çalışmıyor bu defa aksine parmaklarını yakalıyor izlerinde soluk alıyormuşcasına. Oyunun kurallarına göre hareket etmek için değil kuralsızlığı yaratmak için göz kapaklarını özümsüyor önce, kapandıkça açılan bir kapı gibi yol alıyor içine, en gizine.. 
.. tuttuğu her cisim canlanıyor gözünde, bir kadeh şarapta, yanan mumun ekseninde, ve dumanıyla sarsılan esrarlı dokunuşlar arasında öyle gidip geliyor gelip gidiyor ..

Siyah bir kombinezonla uzanıyor siyah örtülü koltuğun üzerine, olağan şeklini alıyor ancak sanki olağan dışıymış gibi şaşırtıyor, beklentilerin üzerinde bir performans olsa gerek büyülüyor genç adamı. Hayranlıkla izletiyor kendini, nasıl dokunacağını bilemeyen genç adamla ustaca oynuyor, masum bir meleği mi oynamalı yoksa şeytanı mı bilemiyor dumanın yükselişi gibi dağılıyor odaya ya da geceye .. Sıkıldığını iddia ediyor ve uzanıyor yüz üstü yatağın köşesine, o an masum melekten eser kalmıyor yüzünde. Mızıkçı edasında dokunmadan çekiyor adamı kendine, ensesindeki ıslaklığı beklerken ki bu bekleyiş alışkanlıkların en yalın yansımasıdır, ıslaklığı ayaklarında hissediyor ilkin. Gıdıklandığını sona yaklaştığını hissediyor, bedeninin değil ruhunun, hiç hissetmediği bir duygu, ruhu ilk defa ön sevişme yaşıyor.

İ
şte tam burada diğer tüm ayrıntılar önemsizdir, esas kısım anlam yüklemeye gerek duymadığımız ürperti, sadece bu evet garip gelebilir ama bu, gerçekten kaçmanın hiçbir anlamı yok öyle değil mi? Bu bir çiçekte olabilir bir tatlı da, neden çiçek neden tatlı değil neden o neden sen.. eğer çiçekse mutlaka papatya olmalı, sadece bir ayrıntı, özele.. Sonra derin bir uyku, huzura yol alan ve evet kesinlikle sevgi sonunu düşünmeyeceğin bir sevgi. Bu günle yaşayan ve hızla büyüyen, yarına bel bağlamayan düne hiç bakmayan.


Bir parçasını saklıyor gibi, gecenin her anında soyutlanan bir parça tıpkı önce sevişip sonra konuşmak gibi evet tam da bu, önce seviştiler sonra konuştular ..

sallanan tülün arkasında olan bitenden habersizce izliyor kendini ve geceyi. Hiç bu kadar yalnız olduğunu hissetmemişti, payına düşen ona fazlasıyla ağır geliyordu. Uzun saçlarını hızla kuruladıktan sonra sırtını yatağa vererek yere oturdu, paketteki ilk sigarayı son kalan kibritle yaktı şimdi geriye sadece on dokuzluk nefes kalmıştı. Sokağın sesi buğulu biçimde pencereden süzülüyor, ağır biçimde dudaklarının arasında sigarayla oyun oynuyor bir yandan da ayaklarını okuşuyor fakat hala üşüyordu. Aklını bir anda perdelere sürükledi, bir iki kelimeye bakıyordu seyrin alt-üst oluşu ancak o bunu yapmadı, suskunluğuyla çığlıklarına devam etti merakını yenemedi ve döküldü..

U. saçlı : Gene hangi saatin sarkacında asılı kaldın?
K. saçlı : mum, şarap ve hayali bir
U. saçlı : adam !

Kahkahaları sokaktan duyuluyor adeta, birbirlerine bakarak tekrar tekrar bir o yana bir bu yana devrilip yeniden gülüyorlar.

K. saçlı : Neden hep böyle olmak zorunda, neden hep bir yerde çakışmak zorundayız hani bilmesem tek yumurta ikiziyiz diyeceğim ama yok sen sarışınsın, bok bir sarışın. ( gülmekten son kelimeler tam anlaşılmıyor ama o anlıyor)
U. saçlı : Birincisi o bok değil ot ikincisi biz ruh ikiziyiz, çalıntı iki ruh ta diyebilirsin buna ayrıca mum ve şarap varsa bir de beyinsiz adam olmak zorunda, kural böyle hatun.
K. saçlı : Ne yani ben beyinsizlerimi düşlüyorum?
U. saçlı : Senin suçun değil, ortalık böyle tiplerle dolu ayrıca evet salaksın senin antenlerin de hep böylelerine açık oluyor!
K. saçlı : Bok karı, ne bilirsin ki sen, adam beyinsiz ama bir sor neden bir beyinsizle diye ..
U. saçlı : söyle hatun, neden?
(yatağın üzerinde doğrularak sesini yükseltiyor)
K. saçlı : Cevabı olsaydı hayali olmazdı, ben senin gibi neden sevdiğimi neden aşık olduğumu neden yattığımı neden yuttuğumu bilmiyorum ve bilmediğim için aşkın o büyüleyici gizin de takılıyorum.
U. saçlı : Bağırmayı kes, evet o yüzden sürekli zırlıyor, içiyor ve bir taraflarını kesiyorsun değil mi? Ben almayayım canım, cevaplarımla mutluyum ve başkasına verince aldatmak oluyorsa bundan da zevk alıyorum, tüm erkekler aldatılmayı hak eder. Piçin değeri diyoruz buna, kural böyle.
K. saçlı : Kurallarınızın canı cehenneme, var mısın yok musun onu söyle?
U. saçlı : Her zaman ..

Çantayı aralıyor, yıpranış küçük poşet içerisinden aspirine benzer iki hap ve esrar çıkarıyor, sarışından anlaşılıyor ilk olmadığı. Köpek öldüren (ucuz şarap ya da ağırlıklı sirke) eşliğinde önce aspirinleri (!) alıyorlar, büyük bir sorun oluşuyor sigarayı yakacak ateş yok. Çantaları pantolon ceplerini didik didik ediyorlar ama yok, gecenin fitilini çekecek olan ateş yok.

K. saçlı : Bana hiç bakma.

Söylenerek kazağını giyiyor kapıya doğru ilerlerken söylentiler yükseliyor böylece küfürler anlaşılır hale geliyor, merdivenlerden inerek resepsiyona varıyor. Girişteki bakışları unutmadığından olsa gerek her hangi bir ters durumda nasıl davranacağı noktasında kendini örgütlüyor. Baş dik, göğüs dışarıda artık hazır

- Çakmağımız yok ve saat epeyice geç, bu saatte büfe bulmak pek tekin değil acaba ödünç olarak bir çakmak ya da kibrit alabilirmiyiz. Sigara için! ( tonlamasıyla altını çiziyor )
- Ödünç ne kelime, hediyem olsun.

Elini uzatırken tereddütte, görevli ucube eline dokunmak için sabırsız ama büyük hayal kırıklığı. İki parmağının ucuyla hiç dokunmadan çakmağı aldı ve son teşekkür, isteksiz ama kural ! Hızla merdivenlere yöneliyor içinden sayısız küfürle, kapıyı açıp giriyor.

K. saçlı : Sen misin, görevliyi bekliyordum oysa.
U. saçlı : İstiyorsan çağırayım o da bunu bekliyor zaten, eminim iyi bir muameleyle karşılaşırız hatta paramızı bile geri verebilir.
K. saçlı : Sen varken üste para ister bence.
U. saçlı : Uzatma yak artık sıkıldım çok sıradanlaştık sen de beyinsizine geri dön.
K. saçlı : Hayır kalıyorum.
U. saçlı : Ne o erken mi geldi?!?!

Kahkaha bir kez daha uğruyor odaya, bu kez hiç gitmemecesine çünkü aspirin damarlarda tangoya başlamış oluyor. Yabancı bir odanın tanıdık duvarları arasında yeniden dumana boğuluyorlar, derin bir nefes ve yine ve tekrar, dibini görene dek diyorlar bu oyunda. Sızdıkları an dipte oluyorlar kendilerince, başka türlüsü tatmin etmiyordu bedenlerini, ruhlarını ve düşlerini. Yasaklı elmayı ısırıyorlardı ve ceza üstüne caza yağıyordu gök yüzünden hiç sevilmiyorlardı, şeytanla anlaşmaya oturuyorlardı adeta. Bulut diyor biri ötekine, bulutlar-güneş-karanlık ve aşk evet aşk kuytularında sızdığımız aşk. Anahtar deliğine sıkıştırdıkları o küçük hayatta mutlu mesut uçmanın tadına varıyorlar, el ele ama göz göze değil. Tüm eşyalar yerinden oynuyor, yatak raks ediyor geceye paralel, perdeler yok oluyor kapılar kilitsiz işte istedikleri yaşamdalar, hiç bir kural yok. Beyinsiz adamlar da yok,



 iki kalpsiz iki çıplak çalıntı ruh, saflık ve temizlik dediklerine inat daha bir kirli daha bir karmaşık.

Çarşamba

kadınlık

Yıkımı yaşayanlar ortak paydada, isimlerimiz ve simalarımız değişken gelebilir ancak hepimizin aynı kasık ağrıları mevcut. Hepimiz kadınız, ihanetleri içinde sürüklenen ve boğulan kadınlar. Yaşamı belirsizliklerle dolu olan, yarının getireceklerinden umudunu kesmiş olan kadınlar. Kendi bedenlerini sevebilme özgürlüğüne sahip olamayan, şekillenişlerini erkeklerin(in) ellerine bırakan kadınlar. Bu dalganın tam tepesinde olup utançlarından arınmaya çalışan kadınlar, cesur ve cüretkârca isteklerini ve yaşamlarını apaçık ortaya döken kadınlar. Dışlanan, en ilerici aydınların bile birlikte olmaya korktuğu kadınlar. “İster bir kadınla sevişeyim ister bir erkekle cinselliğim benim cinselliğimdir” demeye cesareti olmayan kadınlar. Fark ettin değil mi? Sende bir vakitler orgazm taklidi yapanlardansın! Canın sevişmek istemediğinde kendini suçlu hissediyor musun? Zorla sahip olunma tanımıyla yüz yüze olduğumuz hayatımızda kaçımız isteyerek sahip olunmanın karşısında durmuştur? Dahası kaçımız isteklerine arzularına yön verebilmiştir? Birlikte yatıp-kalkmak, gezip tozmak ama üzerine konuşmamak… Herhangi bir paylaşım içine girmemek ve genelde işine geldiğinde yanına uğramak ve en önemlisi hiçbir söz vermemek … Günümüzde buna kuralsız oyun ve özgür ilişki denmekte. Günün birinde taraflardan biri “neden” sorusunu yönelttiğinde ki bu genelde kadın olur, erkeğin kıvırması ve bir ad koymama isteği. Evet, ilişkilerde bağımlılık hatta en uç noktası evlilik kuşkusuz sistemin dayattığı toplumsal bir zihniyettir. Tabiri caizse evli çiftlerimiz için dört ayaklı hantal bir hayvan benzetmesi yerinde olacaktır. Genelde evliliğin reddinde olan taraf erkekler, fakat huzur bulduğunu iddia ettiği özgürlükçü ilişkisini bırakıp; temiz aile kızlarıyla nikâhlanan yine erkekler! Yani ilericiliğin bir getirisi, gerçeğin bilincinde olup kaldıramayan özgürlükçü erkekler.
 Bazen edilgenliğiyle gurur duyan kadınlara imreniyorum, kıskanılmak, kısıtlanmak, aşağılanmak çoğu için aşkın belirtileridir. Oysa sadece yatak çarşaflarını değiştirmekten öteye gidemez eylemleri, başka kadınların varlığından rahatsız olan ve histeri krizleriyle gelenekçi yanlarını kemikleştiren kadınlar. Geçenlerde böyle biriyle sohbet imkânı yakaladım. Şimdi diyeceksiniz ki böyle kadın çok bu fırsat mı? Evet, fırsat çünkü böylesi kadınları konuşturabilmek neredeyse imkânsızdır. Nitekim bu konuşmanın da pek rahat geçtiği söylenemez. Kadının içinde bulunduğu durumu anlatışı, hatanın tamamını kabul eden bir gidişat çizmekte, ona göre erkeği elinde tutamayan istediğini yerine getiremeyen o! Şimdi bakalım duruma, bu kadın sözde âşık ve karşısındakini memnun edemediğinden ötürü sorunlar yaşadığı iddiasında; oysa anlatıma göre ortada yalanlar söz konusu. İçinden yalanın geçtiği bir tünelden çıkış bulanınız var mı? Evet, zavallı erkekler, hem kendilerine bakacak hem eğlenceli vakit geçirecekleri bir kadın-eş arayışındalar ve ne acıdır ki bu ikisine de aynı anda sahip olamıyorlar. Bunu kadınlarda istemektedir. Ancak onların tercih hakkı söz konusu dahi değildir, genelde tercih edilen bir konumdalar. Hatalıyım diyen bu kadın gibi. Ya ev kadını olmak ya da eğlenceli havai, neşeli özgür kadın olmak ve toplum tarafından her daim dışlanılmak işte yapılan iki seçenek arasındaki git-geller. Kuşkusuz dengeler şimdi değişmiş olsa, kadınlar aynı durumu erkeklere yaşatır mı bilemem; hırsına yenik düşenler elbette olacaktır. Ancak ben bunu yapabileceğimi pek sanmıyorum. Yani beni rahatsız eden bu konuma başka birini sokmak bana göre değil. 70′lerin kadın hareketlerinün   açıklamalarını okuyanınız varsa ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır, bir kez olsun baskı altında kalmanın tadına varan başkasına bunu kolay kolay yapamaz. Özgürlükse herkese özgürlük, kıskanılmak istemiyorsan kıskanmayacaksın ki bu bir yerde kısasa kısas oluyor. Eğer ev kadınıysak ve erkeği eve bağlıyamıyorsak bu bizim suçumuzdur. Her daim dört duvar arasında suçluluk duygusuyla yaşamaya mahkûmuzdur. Eğer sevgiliysek yine isteklerine cevap olamadığımızdan ötürü ve bu kişi evliyse karısı ve çocukları noktasında suçluluk duygusu bizi beklemektedir. Bu yüzden yufka yürekliyiz, narin olanız ve herkesi anlayabiliyor çözüm yolları üretmekte daha soğukkanlı olabiliyoruz. Ancak bu çözüm bizim dışımızda gelişen bir durum, kendimiz için bir çözümümüz yok çünkü. Edilgenliğiyle gurur duyanlar ve ahlaksızlar olarak ikiye bölünmüş vaziyetteyiz. Kendi gerçekliğimizin inkârındayız ve bunu tekrarladığımız vakit diğer kadınların tam karşısında durmuş oluyoruz. Sonra yine suçluluk duygusu… Genelde onların egolarını iki kat artırarak bir ayna görevi üstlenmiş durumdayız, bastırdıklarını bizim üzerimizden tatmin eden kadınlar ve erkekler. Bunun tam tersi durumda ise genelde onlar için tehtid haline geliyoruz, kocalarını ya da sevgililerini her an ellerinden alacak olan “erkekfatmalar” oluveriyoruz. Pek çok insan için bu düşünceler tehtid unsuru olarak görülmekte ve doğrusu militarizmin göbeğinde açıkça savunuculuğunu yapmak kadar zor başka ne olabilir ki? Daha eşcinsellere geçmedik bile, lezbiyen olan biseksüel olan kadınlar keza aynı durumdaki erkekler. Kendisi için doğru kaftanı biçenler aynını başkaları için tasarlamaktan vazgeçmeyeceklerdir, her zaman yatak şekli aşk şekli ve mutlak yaşam şekli dizayn edeceklerdir ve genelde buna boyun eğme sancıları yaşanacaktır. Hep bir uzlaşma süreci dayatılacaktır ve senden istenildiği gibi toplumda davranma zorunluluğu yaşanacak, bu gün başörtü tartışmaları bundan bağımsız mı sanıyorsunuz? Milletin başındakilerle kıçındakilerle uğraşmaya niyeti yok kimsenin, ortada bir tehtid de yok aslında amaç sadece her dönem yapılan oyunun kurallarına göre oynanması. Arada birkaç yasa çıkartmak tabi bu süreçte halkın ekonomisini alt-üst etmek vb vb vb.


Nasıl davranacağımızı öğretmeye kalkan erkekler için her daim itici bir konuma sahibizdir, çünkü genelde söylenenleri reddederek kendi profilimizi çizmeye kalkarız. İşte bu noktada erkekliklerinden şüpheye düşmeleri kaçınılmazdır, genelde büyüttükleri kadınlardan haz alırlar. Çünkü verilecek en ufak bir hesapları yoktur. Zaten tüm ipleri eline almış olan bir erkekten ne derece erkeklik beklenir orası da muamma, daha çok insan olmaktan önce erkek olmayı tercih edenler için geçerli bir kuramdır bu. Yaşamlarını renklendiren kadınları bir anda bırakıp gidenler, istediklerini aldıkları için toz olan erkekler şimdi buradan bir isteğim olabilir; bizlere bunun için saat ücreti ödeseler keşke, hani emeğin bedeli diyen arkadaşlarımıza ikna olduğumuzu da göstermiş oluruz, ne derece boktan bir durum . Bu daha çok evli olan biriyle ilişkisi olan kadınlarla ilgili çünkü ne hikmetse evliliği düzene sokar bu kadınlar, adam   egosunu tatmin ettikten sonra eşine ve çocuklarına geri döner. Elbet bir süre sonra tekrar aynı süreci yaşamaya başlar ve genelde bu bambaşka bir kadın olur. Evdeki kadında genelde bundan haberdardır, isteyerek hoşuna gittiği için göz yumduğunu düşünenleriniz varsa yazık derim, bu bir zorunluluktur siz hiç evli bir kadının egolarını başka erkeklerle giderip kocasına geri döndüğünü gördünüz mü? Hiç mi yoktur elbette vardır ancak erkek gibi böbürlenemez bu durumdan, yasaklıdır ve hep pişmanlık duyguları barındırır. Yani yine suçluluk duygusu! Bir de çocuklar cephesinden bakalım, Anja Meulenbelt daha yalın belirtmektedir, babasıyla yatan yabancı teyzelere güvenilmez yada annesini düzen amcalar baba yarısı olmaz gibi..Evet fazla uzatmaya gerek yok gibi, yıkımları farklı cephelerden ancak aynı ortak paydadan yaşayan kadınlar, isimler farklı, simalar bambaşka ama aynı, aynı..


Peki, siz; Erkek misiniz yoksa insan mı? Kadın mısınız yoksa köle mi?

beyaz puantiyeli kırmızı elbise giyen kızlar gibi

uykusu mu geldi ne

Cuma

algıda sıçıcılık

Dünya Şili lilili madencilerin kahramanca kurtarılışına seyirci kalmadı
Çin 33 pandaya madencilerin isimlerini vererek 'ölümsüz'lüklerini açıkladı. ( pandaların 21. yy sonlarına doğru neslinin tükenmesinden korkuluyor)
Türkiye bu duruma kayıtsız kalamayarak madencilerin 3 aylık domates ihtiyacını karşılayacağını açıkladı bunun tam üstüne Türkiyeli madenciler genel grev kararı aldı.
(asgari ücretin 544 tl olduğu Türkiye de kilosu 4.5 * 6.5 tl arası gidip gelen domates Türkiyeli tüketicinin sofralarının vazgeçilmez ürünü)

Cumartesi

gerçek



Gün içerisinde teyzemin aramalarına alıştım ancak en sevdiğim teyzoşa sürekli yalan söylemeye alışamadım. Bir türlü gerçek kızını gösteremedim ona, misafirliğe gelen komşu kızlarından nefret ettiğimi bilemezdi, evlilik hayallerinin sokağıma hiç uğramadığını bütün sevgililerimi aldattığımı, sammyle şirin bir yuva kurup çağalar yapmak yerine yalnızca sıradan herkes gibi bir sevgi biriktirdiğimi ve araya bir çocuk sokacak kadar ona doymadığımı.. daha neler neler. Hangi birini kabul ettirebilirdim ki, o güzel gözlerinde görmek istediği küçük kırmızı papuçlu kara kuru kızı gördü. Onunla oturup sarma yapan kızın aslında bir kadın olduğunu söyleyebilmek için neler vermezdim, gerçek olduğum gerçeği bu kadar mı ürkütücü? İlginç, oysa biz muhtaç, savunmasız kırılgan olanız öyle ya biz kadınız, birbirimizi bile anlayamayan kadınlar. Örneğin teyzem son derece sevecendir, anlayışlıdır, canım ne zaman sıkılsa sesinde bulurum huzuru ama hiçbir zaman kopamamıştır anneannem gerçeğinden, o da beni düşündüğünden zaman zaman biraz ben olur, aynı dilden konuşuruz, belki de yaşayamadığı gerçeğini ben de bulduğundan ya da kim bilir.. Hepimiz bizden öncesinin izlerini taşırız, kökleri çok derene inen çözümlemesi asla kolay olmayacak olan..



canım teyzem;

hatırlar mısın evlendiğin gün dünyada en nefret ettiğim erkek eniştemdi, seni benden kopardığı için ve seni artık zaman zaman görebileceğim için hepinize küsmüştüm. Korkmuştum birnevi, geceleri havai fişek sandığım silah sesleri duyulduğunda kaçacak kimsem olmayacaktı, seni daha gitmeden özlemiştim. Sonra yavaş yavaş, nefret edecek çok erkek olduğuna alışarak büyüdüm. Sen uzaktaydın, sana gelebilmek için evden kaçmayı bile göze aldım.. her ne kadar fazla uzağa gidemesem de annem sesimi ilk o gün duymuştu. Çok karmaşık bir ailem vardı, annem sana hiç benzemiyordu onun yüzünde gülüşün yoktu, biliyordum anne gibi değildi, o sevgi yoktu ama içten içe acıyordu bana. İstemediği birini hatırlatıyordum ona, babamı.. 
Babam mükemmeldi, ne kadar kötü bir eş ve baba olursa olsun muhteşemdi. Her kızın babasına olan tutkusundan da ötesindeydi, bende nefreti ve aşkı doğuran ilk erkekti. Onlar da asla gerçeği görmedi, belki sana söyleyemediğim bir çok şeye şahit oldular ama yinede çok uzaktaydılar. 


canım, seni hiç anne gibi abla, arkadaş gibi görmedim.. sen hep teyzemdin, teyzelik sana çok yakışıyor.. asla yerini, seni değiştirmeye çalışmadım, işte bu yüzden yalan söyledim. Benimle birlikte sırf benim için bana dönüş istemedim. Herşeyin sahte olduğu bir dünyada yalnızca senin gerçeğin olmak istedim..




içimin gülen yüzü, teyzem..







Çarşamba

ha heyli hayır

Uzun zaman oldu ülkemin çok muhterem(!) siyasetçilerini kaleme doğrusu klavyeme almayalı, bir nevi suskunluk diyebileceğim durumu bozan mide bulandırıcı haliyle referandum süreci. Şimdi diyeceksiniz dün daha mı iyiydi durum?! elbette hayır ancak bu günü dünden ayıran önemli bir nokta var. Dün demokrasi çığlıkları sokaktan duyulurken bu gün ne hikmetse meclisin dibinden yükselmekte üstelik yine mağdur rolü bizde. 12 eylül'de fişlendik, işkenceye mağruz kaldık, gözaltılarda keybedildik, çocuk yaşta asıldık .. daha da uzatılabilir bu liste, acımızın boyutu tahminin de ötesinde. Evet bu gün bunları başbakan kürsüde ağlayarak dile getiriyor. Öyle ya dün cumartesi anneleri he hafta taksim de dayak yerken bunlardan söz etmek mümkün değildi. Evet' dün 12 Eylülü bu kadar rahat konuşamıyorduk, bırakın Kürtçe kanalı Kürt diyemez haldeydik  ..

Ancak atladığımız o kadar çok nokta var ki,

yıl 2004 Uğur Kaymaz 12 yaşında
terörist iddiasıyla evinin önünde kurşun yağmuruna tutuldu. 12 yaşındaki bir çocuğu ve babasını öldüren polislere iki ile altı yıl arası, oğlu ve kocası öldürülen kadın için 15 yıl istendi. Polisler aklandı göreve iade edilip can güvenlikleri için başka bölgelere atandılar.

yıl 2002 Hacettepe Üniversitesi
Anadilde eğitim istemiyle topladıkları dilekçe sonucu 27 öğrenci hakkında 'yasa dışı örgüte üye olmak ve yardık yataklık etmek' iddiasıyla dava açıldı. 4 öğrenci 6 yıl 3er ay hapis cezasına çarptırıldı.

yıl 2006 Diyarbakır olayları tutuklu çocuk sayısı 91 dördü çocuk toplam 10 ölü
Enes Atay 6 yaşında
İsmail Erkek 8 yaşında
Abdullah Duran 10 yaşında
Mehmet Işıkçı 16 yaşında ölüm sebebi 'kafa , göğüs ve batın  travmasına bağlı kafa tası kırığı, beyin kanaması , sağ akciğer ve karaciğer rüptüründen gelişen iç kanama.. dövülerek


Şimdi soruyorum, bu ve benzeri olaylar gerçekleşirken iktidar ve muhalefet partileri neredeydi?
Toplu sözleşme hakkı diyen Başbakan, Muammer Güler 1 Mayıs alanlarında işçinin memurun öğrencinin anasını ağlatırken neredeydiniz? Siz daha kendi döneminizin pisliklerini temizleyemezken sizden öncekileri temizlemeyi nasıl vaad ediyorsunuz?

İktidarın da muhalefetin de demokrasisi yalnızca kendilerine, bu süreçte enayi yerine koyulmakla kalmadık bizzat damgalandıkta. Referandum çalışmaları sürdürenlerin gözümüze soka soka değerlerimizi ezmelerini izledik. Erdal Eren'le Muhsin Yazıcıoğlu'nu yanyana gördük, Hayır diyenleri Abdullah Öcalanla aynı sayfalarda gördük, böylece 'hayır' dememek için bir sebep daha olacaktı. Tüm bunların üstüne nasıl olsa böyle olacak, demokrasiyi istemiyor musunuz diyerek yüzümüze bakılıyor olması midemi bulandırıyor. ve herşeye hayır dedirtiyor, iktidara muhalefete demokrasisine cuntasına gelmişine geçmişine hayır!

Salı

düdüklenirkene ıslık çalanlardan mısınız?!

 
kısa göbekli ve kel adamlarla düzüşen kadın
sözüm sana

aldatan hatunlar "4

" Kendini bir halt sanan sevgililerimin hepsini aldattım. Bundan gurur duymuyorum ama pişmanlığım falan da yok. İçlerinden hiçbiri, sonradan vicdan azabı çekmemi sağlayacak kadar iyi değildi. En çok da Güray’ı aldattığım için kendimi iyi hissettim. Sonradan hepsini kapının önüne koydum zaten. Aldatmama neden olacak kadar kendilerinden soğutmasalardı. "






ccc üşüyoruz güray reyiz ccc 


kjkljglkjhgo

Pazar

erkeksiz kadın bisikletsiz balık gibidir

..

üç saniyelik ömrü var bu cümlenin
 ..

 sıralı etiketler üzerimizde, kimine şirin bir yüz kimine çirkin lekeli bir bakış. yansıyan tarafıyla parçacıkları arasındaki ince bir çizgi, kimine acı kimine haz, bir yerde saf tutmak şarttır kendi saflarını kurmanın yollarında düşmek gibi..kusurlu bir cinayet oluyor artık, ceset kokmuyor örneğin, katil belli, kimin atışları durdu hissediliyor dört bir yandan..okyanusların yanında bir damla etkisinde boğulmak yerini yadırgıyor bizde, yasak oluyor.. "

..kapanıyor perdeleri gecenin
kimsecikler kalmıyor etrafta
adreslerim sana çıkmıyor artık

Çarşamba




çatıları akan evler gibiydik
zamanla rutubetleşen aşklar..

Cumartesi

sen ve ben değildik biz

ben de senin kadar tanıyorum işte, ne eksik ne fazla.. beni farklı kılan birşey yok sadece baktığın yerdeyim hepi topu bu. 

şöyleki,
Paris gündüzleri heyecan verici ama masum
kitabın ucundan, satırın dibinden merhaba diyen bir dost
gülümseyen bir çift mavi göz.. hangisinin daha güzel olduğunu kestiremediğim


bu sessizlik, dağınık bir oda gibi şimdilerde
sensizlikse yerini pişmanlığa, hatalara, yenilmişliğe dipsiz boşluklara bırakıyor. Tükürüyorum içine böylesi sonların, kıskanıyorum sokakları 'öyle boş öyle sakin öyle kalabalık

sen ve ben değildik biz

kim bilir belki çok-çok başka evrende başka bir dünya..
 

Cuma

aldatan hatunlar 3

ARAMIZDA ÇEKİM VARDI PANTOLUNUNU PARÇALARÇASINA ÇIKARDIM..
Mesut ile konuşurken aramızda farklı bir elektrik olduğunu farkettim.Ertesi gün ve bir sonraki günler her sabah onun işe gidiş saatinde kapının önünde oyalanır oldum.Her sabah ayak üstü konuşup sohbet ediyorduk.Birgün o merdivenlerden inerken kapıyı açtım ve ‘’Mesut Bey kombimizde bir sorun var sanırım,gelip bir bakar mısınız?’’ dedim.Tedirgin bir şekilde içeriye girdi.Onun içeriye girmesiyle birlikte resmen üzerine atladım.Kendimi kaybetmişçesine adamın üzerindekileri çıkarmaya başladım.O da bana hiç karşı koymadı.Oracıkta seviştik, ikimiz içinde zevkli bir andı.Mesut giyinip bizden çıktıktan sonra aklım başıma geldi.’’Ben ne yaptım?’’ diye kendimi sorgulamaya başladım.Kendi kendime iç hesaplaşmam başladı.Saatlerce gözümü bir noktaya odaklayıp düşündüm durdum...Fakat olan olmuştu...
ÖNEMLİ BİR KARAR....
Ertesi sabah kapıya çıkmadım fakat aynı saatte bu kez kapının zili çaldı.Bir de baktım Mesut karşımda dikiliyor.Beni iteleyerek içeri ve sevişmek istediğini söyledi.Oysa bir önceki gün pişmandım ve bir daha kocamı aldatmak istemiyordum.Mesut’un istekli tavırları beni baştan çıkardı ve tekrar birlikte oldum onunla...Bu ilişki bir hafta kadar sürdü.Mesut her sabah aynı saatte geliyor benimle ilişki yaşadıktan sonra çıkıp gidiyordu.O bir hafta boyunca Mehmet’in yüzüne bakamadım.Her akşam geldiğinde bir bahane uydurup erkenden yattım.Saatlerce düşündüm,’’Ben ne yapıyorum! Mehmet bunu haketti mi?’’diye...
Zaten kocamın işleri gidiyordu bir de benim onu aldattığımı öğrenirse kahrolurdu adam! İş daha fazla büyümeden, konu komşunun dedikoduları başlamadan Mesut ile ilişkimi bitirdim. Zaten onun için bir maceraydım.



asıl macerayı hatun yaşıyor ama kendini siktrirken bile mağduru oynamak adına "zaten onun için maceraydım" diyerek bu utanç verici ve aynı zamanda "mükemmel cinselliğine" son veriyor yeaaa..


hayatım boyunca her sabah aynı saatte kombime baktıramayacağım için ne kadar üzgünüm bir bilseniz.

Salı

yalnızca ben yüzlerce sen

olaydı

(..)

şimdi sen soruyorsun
ne zaman
hangi zaman
nasıl

bilmiyorum, Allah'ın belamı versin ki bilmiyorum. Ne zaman - unutsam adını yüzüme çarpıyor bu şehir, oturuyor içimin orta yerine başlıyor anlatmaya seni, içinde ben geçmeden.
şimdi sen,
sorma
bu şehir o kadar pisliğe batmamışken, içim o kadar acımamışken sorma.

herşeye rağmen seni yazmak
ne eksik ne fazla..

Cumartesi

ey tanrı

bu defa olmama ihtimalin üzeriden değil olabiliten üzerinden konuşuyorum. Sen de farketmişsindir kıvranışlarımı, sanki kendimi yeniden doğuruyor gibiyim. İçimden yeni bir ben çıkarmak nasıl geliyor sana bilmiyorum ama senin yarattığından pek memnun değil buradakiler. Şikayetçiler benden dolayısıyla senden. Ben de düşündüm toplaştım ve ha gayret bismillah diyerekten tekrar denemeye ezberlediklerimi bir köşeye fırlatıp baştan yazmaya karar verdim.

önce,

sokağın herhaline alışan olmak yerine hafif sol biraz geri az ileri diyerek yıktım duvarları. Geçtim içinden teker teker tükürdüklerimin sardıklarımın ve sevdiklerimin.Az biraz önce farkettim tükürdüklerimin sevdiklerime oranla fazla olduğunu, yasal acılarım kuyruk sokumum ve cinsini siktklerim. Üç ana başlıkta ve kendi içlerinde ikişer üçer ayırdıklarımla beraber elime kalan bir iki güzellik dışında bom bok yapayalnız bıraktın beni. Kabul et, sende mutlu değilsin bu orospu ruhlu kulundan, bir yerlerde birşeyleri eksik yaptığının farkındasın ama konduramıyorsun asaletine. İçten içe "senin hiç suçun yok mu" diyorsun duyuyorum.. kuşkusuz sütten çıkma değilim ama hangimiz öyleki? Tek başıma kurmadım bu oyunu, bir tuğla da onlar koydu, yalnız değildim bu oyunda birileri bir yerlerde bana benzedi ve zamanla inkar etti. Tıpkı benim seni en başından inkar ettiğim gibi...

sonra,

vazgeçtim sokaktan, ışıklı bir cadde seçtim kendime adına istanbul dedikleri. Sabahlarımı topladım birer ikişer, soktum bir zaman makinasına yolladım geçmişin en dibine bir daha gün yüzüne çıkmasın diye. Üstümden-altımdan geçen adamları topladım üçer-beşer soktum kıyma makinasına böldüm en küçük parçalarına bir daha birleşmemeleri temennisiyle. Tek kullanımlık doğurdum kendimi, tek seferde yaşadım acıları ve mutlulukları. Son kullanma tarihim geçmeden iade edileyim diye..

yine..yeniden

Pazartesi

aldatan hatunlar 2

"Ekim ayında tam 1 sene olacak eşimi aldatmaya başlayalı. Bu zaman süresince ayda en az bir iki kez onu aldattım. Ama bu konuda istikrarlıyım çünkü hep aynı kişi. Tek problem o kişinin arkadaşımız olması. Ama cinsel anlamda o kadar mükemmel anlaşıyoruz ki, gözümüz başka bir şey görmüyor. Onun eşi de benim eşim de acayip kıskanç, şunu çok iyi öğrendim ki isteyince her şey oluyor, eşinizle günde en az 15 kere telefonla konuşsanız bile isteyince ayarlayabiliyorsunuz."


biri bana mükemmel cinselliği anlatsın lan yada ne kullandığını söylesin yazık moruk yaşımız geçiyo amuaagoiimm

Perşembe

içime çakılı, hoyrat

melodram bir çığlık, bencil bir ruh, sahipleniyorum ne varsa arta kalan yarım yamalı kelimeleri, cebimde birikiriyorum delik olup boşaldığımı bile bile. Garip bir hüzün ya da utanç tanımsız duygu çöküyor kapımın eşiğine, üstüne yağar oluyorum korunuyorsun hareketsiz sessiz yeşil bir şemsiyeyle. Nasıl şiddetle dökülüyorsam üzerine o denli yumuşak inişler yapıyorum korkmayasın acımayasın üzülmeyesin yalnızca gitmeyesin diye. Çıkmaz sokağın dibinde paylaşıyorum parmak uçlarını, sesini, göz kapaklarını acınası halime bakıyorum ve korkuyorum. Hiç olmamaktansa ucundan tutunmak daha az acılı oluyor, koşulsuz kalıyorum ayak bileğinin ucunda-paylaşıyorum parmak uçlarını bileğin hariç, sesini kelimelerin hariç, göz kapaklarını bakışların hariç .. Bense saklanıyorum içinde bir yerler de, en gizinde ..


Salı

sikiim böle memleketi

şu aralar çok sıklıkla telaffuz ettiğim bişi artık, sınırdayız gerçekten insanlığı terk ettiğimiz nokta belki de son çırpınışları. Memleketimin asil kanlı vatandaşı onlarca yıl yanıbaşındaki mazlum halkı teğet geçti, bunu anlamasamda belirli ölçüde kanıksadım mecburdum. Zaman herşeyi çözer umuduyla bekledim-bekledik değişen iyileşen yaraları gördükçe mutlandım-umutlandık.

Gün geçmiyor ki yeni bir yara almasın insanoğlu, yeni bombalar, yeni katliamlar, yeni.. yine ölümler. Bir zamanlar "ama" larım vardı, herşeyin iyiye güzele yol aldığına dair, bu sabah bir kez daha vuruldum bir kez daha kan kaybettiğimin fakına vardım. Hiç bir söz tarif edemez bugünü tıpkı dünü edemediği gibi. Evet belki bir çok insan utandı bu gün, sızladı hatta ama işte ama .. insan olduğunu en az onun kadar herkesin yaşama hakkı olduğunu idrak edemeyen asla bunu hissedemeyecek olan orospu çocukları da vardı. Sadece "Türk" bayrağına yapılmış bir saldırı gibi konuya açıklık getirmeye çalışan piç kuruları. Sizi de tanıyoruz, bitmek bilmeyen zehrinizi sıçıyorsunuz havaya suya, bıkmadan usanmadan inatla ilerliyorsunuz aydınlığı yırtarcasına ama yine ama diyorum, alışmadık size alışmayacağızda. İşte bu noktada sikiyorum böyle memleketin gelmişini geçmişini..

ama..

Cuma

aldatan hatunlar 1

"berrin önce nişanlısı Hasan’ı, Murat’la aldattı. Daha sonra Murat’la nişanlandı. Murat’ı da nişanlıyken Ayhan ile aldattı. Ayhan bir başkasıyla evliydi. Ayhan’dan hamile kaldı ama Murat’la evlendi. Murat, uzun süre çocuğu kendisinin sandı. Ayhan’la ilişkileri devam etti. Murat’ı evliyken de aldattı. Daha sonra boşandılar. Ayhan’ı da Nihat ile aldattı. Şimdi Nihat’la evli. Söylediğine göre, artık aldatmıyor."


ne kullanıyo lan bunlar!?

çogarip

iyi s.kilmemiş kadın sendromu

Pazar

beyaz atlı prenses



 "Alice, tam o anda, ne olduğunu çıkarana kadar kendisini çok şaşırtan tuhaf bir şey hissetti. Büyümeye başlamıştı. Önce ayağa kalkmak ve salondan dışarı kaçmak istedi am sonra gene de yer yettiği sürecebulunduğu noktada kalmaya karar verdi. Yanında oturan yediuyuklayan, "bukadar abanmasan olmaz mı" dedi, "neredeyse nefes alamıyorum"
"Yapabileceğim birşey yok" dedi Alice büyk bir alçakgönüllülükle, "büyüyorum". "Burada büyümeye hakkın yok", dedi yediuyuklayan. Artık cesareti artmış olan Alice "saçmalama" dedi, "biliyorsun ki kendin de büyüyorsun".
"Evet, ama makul bir hızla", dedi yediuyuklayan, öyle senin gibi gülünç bir şekilde değil"..

daha sonra devam edilesi
teyzem facesine girecek ve yüzbir oynayacak. kanımca benim utançlarımdan daha önemli..

Pazartesi

Cuma

ebe sikilmesi ve önemi

G. omuzlarımdan yukarı doğru yanıyo gibi
B. Kulağımda çınlama var uğultu gibi
S. benim ebem sikldi gibi

B. hayır ebe sikilmesi o kadar can yakmaz, ebe lan ne kadar önemli olabilir ki
G-S. ?!?!
M. tabi olum ebemi tanımıyorum ki
G-s-b !?

Çarşamba

!?

ya bi siktirin gidin, elinde lahmacun altında topuklu ful bacak ne biçim insanlarsınız siz anlamadım. Ulan ne güzel yemiyorum işte sonunda başaracak gibiyim ne diye maniple edionuz lan beni açıımmmmmmm aç. Biri lahmacun yer diğeri mozaik yapar öteki hani bana hani bana. Üç gündür içip saman yiyorum lan hiç mi sızlamıyo döşünüz. Ulan nedir çektiğim erkek kısmısından topukludan, lahmacundan, kiradan, reglden kıldan kilodan ondan bundan berikinden....., şerefsizim gideerim kaynarcaya haber alamazsınız iki gün.

'arkadaş takılın'

avradını siktiim fener kupaya el salla

Salı

aç ve çirkinim

Ayakta portakal yatışta muz gibi hatunum, ne demek istediğimi anladınız açık açık selülüüütlerimi anlattırmayın. Mutsuz ve yorgunum, dört gündür spora gidiyorum ve mahallede ne kadar şişko çirkin erkek-kadın varsa aynı spor salonunda. Kıllarımdan da nefret ediyorum(bu noktada izlemekten vazgeçenlere nefretim girsn), ağda yapmaktan bıktım ve epilasyon şeysine gidiim dedim. Arkadaş bu kadar kıllı hatunun bir arada olması şart mı!?

-bir dilim mozaik kaç kalori

Pazartesi

gelecek ellerimizdedir

"ben 22 yaşında ev kızıyım, evde yaşıyorum." diye başlayan sorular, itiraflar bu ülkenin gençliğinin boş olmadığının kanıtıdır.

harbi vildan

evi temizler derler toplar, kendi pissliğimizin içindeki düzenin ağzına sıçar yetmezmiş gibi uçmamı sağlar. Sen ne güzel bi ablamız oldun be vildan, içimizden biri o.
düşündük biz domaltıp sikmyi seni, yalan deil seviyoruz seni götnü sikmeliyz o yüzdn. Yoksa ne işi olur bizim gibi adab-ı muhaşeretin içine sıçmş hatunların senin götnle..

ateistim allahıma bin şükür

Çişin geldi kalk ddim kendime
evet aynen böyle konuşuyorum kendimle, kalkıyorum gidiyorum işiyorum etrafı süzüyorum. mesele bu değil mesele bu esnada samiye gel demenin mantıksızlığını fakat olurluğunu düşünüyorum. Gülüyorum lan kendime ne çok işedim yine, yan etkiye bakar mısın sen. Arada bir uçuyorum yan odada, çoo garip işte.

Cumartesi

G.

k. polis lan
ş. tc kimlik numarasını ezbere biliyorum
k. ha iiiyi
g. !?!?!
k. senin memelerin 75 ya var ya yok
g. yok ne lan
ş. insan niye tcsini ezberler yaa
k. numaram 7
g. aşkkk-ı tc


harika mıyız lan!?

onlar

'Muktedirin kalesinde gedik açıldı. Açılan gedik sadece ama sadece büyüyecek.' diyordu Temelkuran dediği gibi de oldu, gedik açılıp yüzlerce insana kulak verdi.

.. ve taksim
gülümsemenin tadına varan belki ilk defa bunu hisseden ve dünü hatırlayanlar, güzel insanlar

Bilmem kaç kg'luk techizata karşılık taşı sapanı barikatı çok görenler bu yıl hakkın verilmeyip alındığına şahit oldular. Birbirlerine sessizce sımsıkı sarılan insanları, geçmişinin bugününün yarınının farkında olanların asla pes etmeyeceğini gerçeğin tanımında yıkılan duvarları gördüler.
..onlar ki dedim
'bir sabah vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından ..

sevdim birkez daha gökyüzünü, yeşilini.. dokundum insanlığıma.

Cuma

ayy ayoolll ibne bursa ibne bursaa

lol

yasdık yorgan gomadık

bildiğimiz gibi (kaç kişiyiz!?) erkek kısmısının iki adet kafası bulunmaktadır yer yer ayrı düşünen ama eninde sonunda aynı noktada(G'den Z'ye kadar yolu var) buluşan vs
kafalardan biri kararsız olunca diğerini etkileme olasılığı her ne kadar küçük bir ihtimal olsa da var işte(tecccrübe)/ arkadaşım illa aynı noktaya beraber ulaşmak zorunda değilisiniz bakın kim ikisini birden istediğimizi söylediyse kandırmış sizi. Kaldırın(,)ihtimaller dahilinde inmeyecek şekilde. Günün belirli saatlerinde üst kısmınla geri kalan 20 saat alt kısmınla tam tersi olsa nikahıma alırım zaten hayvan herif. görev bilinciniz olsun azıcık lan kafalarına oturduklarım.

Cumartesi

hande yener bana girsin

Durmaksızın sallanan bu şehrin bir sabah hepinizi yutarak yerle bir olduğunu göreceğimi biliyordum, umudum 2029 a kaldı. Tüm o reklam panolarının g.tünüze girdiğini düşünsenize, beni ne kadar mutlu edebileceğinizi faln..

Çarşamba

..

sana dair ne varsa bencil atardı
ilk yada son, değişimsiz
kendim için dokunurdum, hepsi veresiye kalırdı..

Cuma

05-03-08

Bende çok isterdim “her şey bir yaz gecesi başladı” diyerek anlatmayı ama maalesef hayat herkese aynı cepheden yaklaşmıyor. Onunki güzel bir yaz gecesinde benimkiyse soğuk bir kış gecesinde başlamıştı, ‘sade güzel olan kelimeler’ de değildi aslında sade güzel olan cinselliksizlikti. Alelacele terk etmek durumunda kaldığımız o kafeden çıkışımızı hatırlıyorum da, bardaktan boşanırcasına yağan bir yağmur sevişmek farzmış gibi fütursuzca çevre bakışları görmeyerek yağmurun dibini görmek amacıyla. En çok buydu hoşuna giden ya da tam olarak hatırlayamıyorum, soluksuz bir yolculuk anıdır o ve genelde tek başına. En sevdiğin anın karesini yakalayabilmek ve aynı tadı kondurabilmek damağına, kendime dair ne varsa vazgeçmişimdir o vakit, her şey sana her adım sana, her bakış,herhangi bir dokunuş. Oysa bu zamanlarda her hangi birine aşık olmak gibi bir hedef amaç biçmemiştim, mümkün olduğunca kendimi uzak tuttuğum bu girdabın tam ortasında bulmak, bedenimi ve bilincimi, şakağımda patlamaya hazır bir mermi gibi, hep tedirgin. Bir çok kadına kulak verdim bu zaman zarfında, hepsinin bir noktada ortaklaşan acıları mevcuttu farkımızın kendi içindeki çözümlenişini daha iyi anladım. “Yaşamın gerçekte ne olduğunu görmek korku veriyor, her şeyi değiştirmek istediğinde nelerin olacağını düşünmek daha da fazla korku veriyor” bu endişe bugünden çok uzun zaman öncesinde, çıkmaz sokağın köşesinde şirin bir evde yaşayan bir kadına aitti. Yaşamın korkutucu gerçeği dudaklarının kenarlarında çizgiler halinde gösteriyordu kendini, saçlarının her hareketi çırpınışlarını anlatmak ister gibiydi, dinlerken sadece gözlerine bakmak yetmez bir insanın, bir dudak bükülmesi bir el hareketi her şeye şahitmişçesine anlatabilirdi malumumuzu. Oyunu bozuyor her hareket, şayet bu bir oyunsa kuralsız olmalı diyorum beyaz bir koltukta, sınırları içerisinde dokunmak hepimize ihanettir, bir kıta seçmek istiyorum ve mümkün olduğunca her köşesinde asaletinle sevişmek ya da düzüşmek fark etmez, yeter ki sürtünsün bir şeyler kızarmadan. Utançlarından arınan bir kadına dokunmak en ilericisini bile korkuturken gerinin biraz ötesindeki asaletini ne hale sokacaktır kim bilir. Bir sokak kahvesinin önünde durup, zamanı bölmek için ve ne varsa paylaşmak için kaç defa paraladım kendimi bilemiyorum, sokağın nabzını ölçmek adına bir aşağı bir yukarı kaç defa yol aldım onu da bilemiyorum. Üzerimize hesapsız giydirilenler arasında bir kadının en güvensiz olduğu dönem kuşkusuz regl dönemidir, , bu önemsemenin bir kıstası değildir belki ama insan olduğunun bilincinde olup olmadığının kıstasıdır kuşkusuz. Beyaz koltuktayım yine, ve bacaklarımdaki kandan ne derece bulantı yaşayacaksın diyerek kendime eziyet ediyorum. Bu inkar sade sana değil hepimize olacaktır çünkü, utanılacak bir dönemdir her kadın için ve mümkünse en sakin biçimde atlatmayı hedefler her edilgen. Tüm başlangıçların aynılaştığı bu çağ saçmalığında, en sevdiğim kitap mı önemli olan ayrıntı yoksa bacaklarımdaki lekeler mi? Tercihi ne hikmetse hep karşıdaki yapmaktadır, bu tarafın böyle bir lüksü yoktur, bana ait olanlara sen sana ait olanlara hepimiz.. Evet hepimiz, seninde böyle bir lüksün yok ne mutlu ki, elde olmayan nedenlerden ötürü bütününü parçalayarak azar azar dağıtmaktasın. Kalmasın diye bir diğerinde ötekinin ahı, sen hep düşünceli ve tabiri caizse hayır kurumu. Aslında hepsi birbirine benzeyen erkekler, birkaç ana başlıkta toplayabileceğimiz ve daha fazlasını isteyebilecek durumumuzun olmadığı erkekler. Kaçıyla farklılaşmışımdır ya da kaçıyla ötekileşmenin acizliğini yaşamışımdır anlatamam. İsimlerini bile hatırlayamadıklarım, bir özür borçlu muyum sizlere acaba, simasını unuttuğum aşk adamları, bu kadını hatırlayanınız var mı acaba? Yine gelip geçecek olan bir girdap burası, siması unutulur mu bilinmez ama gelecek olmadığı resmidir. Bir zaman almaz böylesi anlar insanlarda, ya anında olur yada hiç. Cesur ve cüretkar gelebilirim, aslında görünenden daha derinlerde heybetli bir korkağı anlatmaktayım..

doğum günü şeysi


.. su akıyor rüzgar esiyor
Yağmur yağıyor.
Herşey yine ve aynı şekilde oluyor.

Öyle bir yere geldim ki sıcak ve soğuk aşk ve nefret,
savaş ve barış, üşümek ve sonrası ..


Bir zaman gelecek ve opette dinleyeceğim günler de olacak dememiştik, bir iki bira alıp çıkarken oda ne?! Tuncay Akdoğan "sonra farkettimki" diye başladı. Hayırlısı dedik, opete bak bee diye de eklemiş olabiliriz..

evet lanet olası doğum günüm tepemde yine, iki tane ikiyi yanyana getirmiş olmaktan mutlu olduğumu söylemeyeceğim. Facebook duvarımdaki tebrikler de beni sevindirmedi, telefonuma gelen erken mesajlar-da umrumda değil. Bir şehirli türkü tutturup alışık bir serzenişle istiklalde yürümeyi planlıyorum, pasta istemiyorum dudağımın kenarındaki artıkla neşelenmek niyetindeyim. Mumu da artık münasip bir yerime .. hayırlısı

iyi..ki

Çarşamba



gelecekte kimsenin hatırlamaya cesaret edemeyeceği .. yada öle bişeydi işte
hatun iyi ama ..lol

2010 şeysi

Bitmek bilmeyen bir yıl geçti gitti sonunda, eskiden neydi diye başlayan ve parantez arası sıçtıran cümlelerin de anlamı kalmadı. 2007-2009 arası nerdeydim bilmiyorum, ışıklar gitmişte hiç gelememiş gibi, hatırlayasım yok. Sus-pus geçen iki yılın ardından 22 olmanın vermiş olduğu saçmalıkla 2010 benimdir (: benim yılım..

ps: İzmir güzel şehir

Pazar

tek gecelik istanbuL


..zamansız depremler arasında hayatımızmış meğer fay hattının üstüne inşaalı olan.Birşeyler hemde en ufak şeyler geçmişe sürüklese de bu günde kalakalmış iki kadın, iki beden.Burada hızlı akıp giden bir kaç hayat var, hemen köşede iki torbacı az ileride üç fahişe ve sarhoşlar...elimizde iki kadeh şarap odanın dar penceresinden seyrine dalmışız sokağın ve kentin..

hayatın dur-durak bilmediği bu sokakta iki kadın, hayalleri uçurtma kuyruğunda asılı kalan iki kadın, aynı değiliz artık örneğin masum değiliz, kutularımızı kaybetmişiz hiç yoktan.Bir şansımız olsun isterdik kuşkusuz, kuşkusuz ki iki damlanın bile yasak olduğu bu kentte ucube gibi köşeye fırlatılmış iki çıplak.Unutmak yerine unutulmayı payına biçenler hatta, ne kadeh avutmakta içimizdeki ateşi ne sonu gelmek bilmeyen gece.Bir defa biz unutsak bu iki çıplak belki temize çıkardık, henüz o kadar kirlenmedik..

çamurların en çok biriktiği yer ayak bileklerimiz, hayata bağlandığımız nokta ayaklarımız.Tıpkı az ilerideki üç fahişe gibi az önce biri eksildi, bedeninin ve hatta ruhunun fiyatı belirlendi.Bize kalansa iki-üç sarmalık kuru yeşillik, çarşafın enine boyuna biçtik düşlerimizi geriye üç-beş dibine nefes kaldı...en dibine sürüklenmekti gecenin oysa zaten dibindeymişiz bilemedi bu iki aptal çıplak.Telefondaki ses kesildi, kadın artık soluk almıyordu diğerinin kalemi tükendi artık hiçti! yetmiyordu hiçbir sunni tenefüs, aynılaşmıyordu belkide. Dakikalar dakikaları izledikçe gece yüzünü döküyordu çıplaklığa, bu bile izin vermiyordu, kadınlığa yetmiyordu sütyen numaraları...azalıyordu iki beden yan yana-kalpsiz-gece beraberinde getirdi hazlaşan saatleri bir öpüşe bakıyordu ikinin bir olması...olduda..

sevişmek gecenin en siyahıydı, en temizi, üstelik fiatıda yoktu..

iki doğuş iki aldanış her dokunuş ışıkların altında yandıkça yanan küle dönen, sessizdi gece, siyahtı gece, aşktı gece, iki kadın iki beden, dört meme, iki dil, iki am..iki kalpsiz..merak sarıyor tüm odayı...biz bu şarkıyı söylerken kim sesini açma çabasında, yine aynı son

boş-ver
sen boş-vermez miydin?

biz biliyoruz nerede olduğumuzu, bu ucube iki tutunamayan beden, yakışan bir kombine ikimize de..kim bilir kaç kişi eklenti olacak bu saatlere ve daha kaçı ezilecek asaletimizin altında-üstünde..düşlerimizde hiç geçirmemişiz üzerimize gelinlik, hiç hayali kurulmadı telli bir duvağın, yoktu anne olmak bu düşte-zorunluydu-seçimsiz...

paylaştık aşka dair ne varsa bir tek benimsemek hariç, tutunmadı kimse tel tel secde edilen saçlarımıza, kimse dönüşmeyi hedeflemedi bizimle herkes ötekileşti bizimle..

duvarları var bu düzenin, sokaklar yasaklı, konuşmalar çığlıklar yasaklı, sevişmek heleki, bir sonraki cümlenin kuralıyla ilerliyor herşey..planlı programlı bir hayat seçiyorsun, yine zorunlu..

adı tutsak oluyor..

bir tür kendinden kaçış
bir tür paranoya
bir tür farkındalık
bir tür serzeniş..

ama görüyorsun ya bensiz de dönüyor dünya..

masal

çocukluk masallarına hiç benzemedi mutsuz sonlarım, her mutsuz yeni mutsuzun habercisi oldu ısmarlanan acılar arasında, farkedilmeden..

bir adım atıp sayısız kere döndüğüm yollarda çürüttüm arta kalan ne varsa, her sabah bana uyanıyordum akşamdan kalma, duman altı, leş gibi, yapış yapış yansıma. Başkalarının acıları arasında kendi acılarını unutanların dönemine rastlamadı benim ergenliğim, romanın en afili kahramanında gizliydi bir sonraki hamlelerim, işte o satırlardan miras kaldı kaçamak bakışlar, kendine seslenmeyi beceremeyen bir çığırtkandım yalnızca. Derinlerde biryerler de kuyu cadılarına karşın verdiğim savaşta cephesiz kalmıştım, tarih sayfaları yirmilerimi gösteriyordu o zamanlar, çıkmaz sokağın en çıkmazında bir den fazla yalnızlıkla iletişim sağlıyordum, bozukluğuyla yeşeren hırsız bir aşk ..

Çocukluk masallarına hiç benzemedi oyunlarım, kurtla kuzu vardı ama, şekerle bal hiç..
insan tuhaf, ne hoyrat
Ne şaheSer ve nasıl ilkeL hayret..


iron maiden dinleyen bir taksiciyle taksim hattı..

..burada onun bedeninin yanında diğer onu düşünmek istemiyor, bu tam anlamıyla sadakatsizlik mi? Olabildiğince onun hayalini silmeye çalışıyor ama nafile. Odanın hemen girişinde dururken üstelik, gözlerini dikmiş yarı çıplak..diğeriyse hemen yanında sırtı dönük ..şefkat gibi..çikolata ve iki karışık tost, çift kaşarlıda olabilir, bir sigara tüttürmek vardı ki krostrofobik sansürlerimiz varmış..yüreğimiz sağlam bulunmuşta bedenimiz yara-bere, yollarında çamura bulandığımız bu topraklarda..

fazla yeşil bu defa
tüm kıvırcık dalgalarıyla
bir tutam tuz
karıştıkça deşilen bir taraf
taraflı tarafsız yalnız kalabalıklar
üç yalnışla bir doğru sürüklenir duvarların arasında..

asıl şimdi zor, benim tek ideolojik sorunum sensin demiş miydim?

siz

dönemeç anıydı çarpışmamız
gece talan, üst baş çamur
diz boyu yorgunluk
sessizce öptüm,
düş-tüm içine, en gizine
düş misali, uyur uyanık
çocuktun sen,
'susan bir çocuktan daha büyük bir tehtid ne olabilir'(di)
alnının çizgilerinden okunurdun
kirpiklerine düşerdi her yitik zaman aralığı
yatağının yalnızlığına kazınmıştı susuzluğun..
kimsesizdik, kimse-siz
kimdiniz siz
ve neredeydiniz unutulan bu kıyıda
sormuyorum artık hikayenin hangi dönemecinde olduğunuzu
biz mi?
ürkek bakışlarınıza tutulmuşuz
ben-benden ötürü ..

bilmez-siz
görmez-siz
dokunmaz-siz
sever-siz
öylece sever, biz-den de çok sever..

söyle şimdi
yıkalım mı duvarları yoksa üstünde mi sevişelim?

çocuk

Büyük benzerlikleri vardır, bazen itiraf etmek hepimiz için güç olsa da. Büyük duvarlar dikeriz bir biri ardına, bir sonraki bir öncesine nispet daha bir sağlam kılar gövdesini, kimseyi sevemem derken, tam bütün gemileri yakmışken her adımda bir kez daha yanılırız. Öylesi bir sabah azdır ama öz değildir, alabildiğine yaygın inadına pişkin! Bir kadeh şarap, bir adet sigara, çakmak, kulağımın köşesinde tınısını özlediğim nefesin.. Sabah 00:05 sularında bu tını ayrı bir zevk katıyor, kıvrım kıvrım kıvrılıyor tüm bedenim, bir alının bir morunun olmadığı da söylenmişti oysa çok zaman önce. Ne garip değil mi? ”Yok canım, daha neler” dediğinizi duyar gibiyim, alışmaya çalışmak işte tamda bu tepkiye ve tepkiselliğe. İnsani olan ne varsa korkutuyor her birimizi, bir öncekinden daha panik oluyoruz, daha az yaralı kurtulabileceğimiz savaşların hayali ile daha bir derinden alıyoruz içimize! Bu anlardan oldu olası zevk almıştır yazar, insanların küçük beyinlerini boyamak için köşe bucak kültürel tartışmaları hiç olmadı yazarın. Yepyeni bir sabaha doğru ilerlerken dünün yenilgisi boynuna ilmek gibi dolansa da, bu kadar basit mi veyahut bu kadar zor mu? İçinde top seslerinin duyulmadığı, kansız bir aşk! İçinde süslü aşk sözcüklerinin bulunmadığı, masum dokunuşlardan söz edilmeyen alabildiğini şiddetli bir aşk!

Düzmece sözcüklerin ardına sığınarak gerçeğin bir o kadar uzağından “iyi” demenin hiçbir esprisi yoktur. Parçalanan aynayı önce kendine en can alıcı noktana saplamalı, tek nefeslik bir yaşam, diyafram çalışmaya benzemez bu. Şiddetli bir çarpışma sonucu boşalmaya da! Aşka tövbeli olmaya da benzemiyor, ya açıkta kalan ayaklarından yakalıyor ya da paranoyadan. Sen bir yıl sonradan ben bir yıl önceden fark ne ki seçmece değil ya.. Sen otuz beşinde, ben daha yeni yeni ve hala üstünde, sen ellilerinde bir huzur evinde, ben arada bir ellerimde çiçekler yatağında..


”hep kardeş olacak değiliz ya,
yaşasın halkların sevgililîğî!”


Ne zaman böylesi bir söz duysam merakıma ilkindeki gibi yenik düşerim ve yine ilki gibi aptallaşırım, hemen algılayamamanın vermiş olduğu suçluluk duygusuyla. Sonraları fark ettim işime geleni alıp işime gelmeyeni aptallığa vurduğumu, “biz olsa olsa aşklaştık” kısmıydı galiba. Çok net anlamıştım, çok net nefret etmiştim, oda bir duygu ya yine tökezlemiştim. Tek başına sızmak ve sürekliliği arttırılan serzenişlerden midir bilmem, aşka aşık, sana aşık, nefrete aşık, şiddetine tutsak, edilgenliğiyle gurur duyan bir narsist!


Başkalarıyla birlikte acı çekip ve aynı zamanda onlarla gülebilendir insan olan ve ne zaman böylesi bir an yaşasam kimler gelmez ki aklıma, başta sen ihtiyar bunak, sen gelirsin aklıma. Azalan, unutulmaya yüz tutmuş ezberci sevişmeler gelir, bir elin saçlarımda bir diğeri boynumda keşfini tamamlamaya hazır bir gezgin gibi. Ne var ki her defasında daha fazlasını isteyeceğini hiç bilememiştin. Her defasında daha aç kalkacağımı bilemediğim gibi. Korkarak, isteyerek bazı koşarak, üşümüş ellerim, uzatmaya ürkek.. Her insanın romanlık hikayesi, filmlik yaşam öyküsü vardır ya, yalandır işte, yoktur kimsenin bir diğerinden farklı yürek acısı. Ölümün soğukluğu da böylesi bir şey işte, topraktan elmaya mı geçsek ya da yaşarken olduğu gibi bir ot mu olsak tartışmalarından öteye geçemeyen bir soğukluk. Bu topraklarda ölüye saygı vardır yaşarken olmayanın bin misli! Yediden yetmişe herkesin sol yanında bir sızı, birde kasık ağrılarımız. Kaçımız peçetelerden nefret etmişizdir ve dahası kaçımız peçete kullanmaya gereksinim duymamışızdır? Unutmadan, daha kaçınız yazardan iğrenmiştir? İşte en çok can yakan bölge, bu heyelan, bu yanılsamayı teğet geçmek isterdik çoğumuz. Edebi dilde ya da mahalle ağzı ile değişen hiçbir şey yoktur, her andaki tat aynıdır ha telefonda ha yatakta. Bazı anlar unutuyorum şeklini şemalını ve hatta sokağın geçişlerini, otobüsleri hele şoförleri.. Sonra tekrar kazılıyor beynime, inada biniyor iş verilen hiçbir söz yerine gelmiyor. Hiç kirlenmemiş dünya, öyle bu uyanış, bu çırpınışlar en dibine sürüklüyor. Tanıyorum kendimden tanıyorum seni..


En son kim içti o kadehten hatırlayanınız var mı?



“Hepimiz iğrenciz bu hayatta, ama bir gülümseyen, gülümseten, içten bir iğrençlik var birde çevresinde boşluk yaratan, başka, yalnız bir iğrençlik.”
Cesare Paves


Çocuksun.. çocuğum..


310108>