Çarşamba

kadınlık

Yıkımı yaşayanlar ortak paydada, isimlerimiz ve simalarımız değişken gelebilir ancak hepimizin aynı kasık ağrıları mevcut. Hepimiz kadınız, ihanetleri içinde sürüklenen ve boğulan kadınlar. Yaşamı belirsizliklerle dolu olan, yarının getireceklerinden umudunu kesmiş olan kadınlar. Kendi bedenlerini sevebilme özgürlüğüne sahip olamayan, şekillenişlerini erkeklerin(in) ellerine bırakan kadınlar. Bu dalganın tam tepesinde olup utançlarından arınmaya çalışan kadınlar, cesur ve cüretkârca isteklerini ve yaşamlarını apaçık ortaya döken kadınlar. Dışlanan, en ilerici aydınların bile birlikte olmaya korktuğu kadınlar. “İster bir kadınla sevişeyim ister bir erkekle cinselliğim benim cinselliğimdir” demeye cesareti olmayan kadınlar. Fark ettin değil mi? Sende bir vakitler orgazm taklidi yapanlardansın! Canın sevişmek istemediğinde kendini suçlu hissediyor musun? Zorla sahip olunma tanımıyla yüz yüze olduğumuz hayatımızda kaçımız isteyerek sahip olunmanın karşısında durmuştur? Dahası kaçımız isteklerine arzularına yön verebilmiştir? Birlikte yatıp-kalkmak, gezip tozmak ama üzerine konuşmamak… Herhangi bir paylaşım içine girmemek ve genelde işine geldiğinde yanına uğramak ve en önemlisi hiçbir söz vermemek … Günümüzde buna kuralsız oyun ve özgür ilişki denmekte. Günün birinde taraflardan biri “neden” sorusunu yönelttiğinde ki bu genelde kadın olur, erkeğin kıvırması ve bir ad koymama isteği. Evet, ilişkilerde bağımlılık hatta en uç noktası evlilik kuşkusuz sistemin dayattığı toplumsal bir zihniyettir. Tabiri caizse evli çiftlerimiz için dört ayaklı hantal bir hayvan benzetmesi yerinde olacaktır. Genelde evliliğin reddinde olan taraf erkekler, fakat huzur bulduğunu iddia ettiği özgürlükçü ilişkisini bırakıp; temiz aile kızlarıyla nikâhlanan yine erkekler! Yani ilericiliğin bir getirisi, gerçeğin bilincinde olup kaldıramayan özgürlükçü erkekler.
 Bazen edilgenliğiyle gurur duyan kadınlara imreniyorum, kıskanılmak, kısıtlanmak, aşağılanmak çoğu için aşkın belirtileridir. Oysa sadece yatak çarşaflarını değiştirmekten öteye gidemez eylemleri, başka kadınların varlığından rahatsız olan ve histeri krizleriyle gelenekçi yanlarını kemikleştiren kadınlar. Geçenlerde böyle biriyle sohbet imkânı yakaladım. Şimdi diyeceksiniz ki böyle kadın çok bu fırsat mı? Evet, fırsat çünkü böylesi kadınları konuşturabilmek neredeyse imkânsızdır. Nitekim bu konuşmanın da pek rahat geçtiği söylenemez. Kadının içinde bulunduğu durumu anlatışı, hatanın tamamını kabul eden bir gidişat çizmekte, ona göre erkeği elinde tutamayan istediğini yerine getiremeyen o! Şimdi bakalım duruma, bu kadın sözde âşık ve karşısındakini memnun edemediğinden ötürü sorunlar yaşadığı iddiasında; oysa anlatıma göre ortada yalanlar söz konusu. İçinden yalanın geçtiği bir tünelden çıkış bulanınız var mı? Evet, zavallı erkekler, hem kendilerine bakacak hem eğlenceli vakit geçirecekleri bir kadın-eş arayışındalar ve ne acıdır ki bu ikisine de aynı anda sahip olamıyorlar. Bunu kadınlarda istemektedir. Ancak onların tercih hakkı söz konusu dahi değildir, genelde tercih edilen bir konumdalar. Hatalıyım diyen bu kadın gibi. Ya ev kadını olmak ya da eğlenceli havai, neşeli özgür kadın olmak ve toplum tarafından her daim dışlanılmak işte yapılan iki seçenek arasındaki git-geller. Kuşkusuz dengeler şimdi değişmiş olsa, kadınlar aynı durumu erkeklere yaşatır mı bilemem; hırsına yenik düşenler elbette olacaktır. Ancak ben bunu yapabileceğimi pek sanmıyorum. Yani beni rahatsız eden bu konuma başka birini sokmak bana göre değil. 70′lerin kadın hareketlerinün   açıklamalarını okuyanınız varsa ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır, bir kez olsun baskı altında kalmanın tadına varan başkasına bunu kolay kolay yapamaz. Özgürlükse herkese özgürlük, kıskanılmak istemiyorsan kıskanmayacaksın ki bu bir yerde kısasa kısas oluyor. Eğer ev kadınıysak ve erkeği eve bağlıyamıyorsak bu bizim suçumuzdur. Her daim dört duvar arasında suçluluk duygusuyla yaşamaya mahkûmuzdur. Eğer sevgiliysek yine isteklerine cevap olamadığımızdan ötürü ve bu kişi evliyse karısı ve çocukları noktasında suçluluk duygusu bizi beklemektedir. Bu yüzden yufka yürekliyiz, narin olanız ve herkesi anlayabiliyor çözüm yolları üretmekte daha soğukkanlı olabiliyoruz. Ancak bu çözüm bizim dışımızda gelişen bir durum, kendimiz için bir çözümümüz yok çünkü. Edilgenliğiyle gurur duyanlar ve ahlaksızlar olarak ikiye bölünmüş vaziyetteyiz. Kendi gerçekliğimizin inkârındayız ve bunu tekrarladığımız vakit diğer kadınların tam karşısında durmuş oluyoruz. Sonra yine suçluluk duygusu… Genelde onların egolarını iki kat artırarak bir ayna görevi üstlenmiş durumdayız, bastırdıklarını bizim üzerimizden tatmin eden kadınlar ve erkekler. Bunun tam tersi durumda ise genelde onlar için tehtid haline geliyoruz, kocalarını ya da sevgililerini her an ellerinden alacak olan “erkekfatmalar” oluveriyoruz. Pek çok insan için bu düşünceler tehtid unsuru olarak görülmekte ve doğrusu militarizmin göbeğinde açıkça savunuculuğunu yapmak kadar zor başka ne olabilir ki? Daha eşcinsellere geçmedik bile, lezbiyen olan biseksüel olan kadınlar keza aynı durumdaki erkekler. Kendisi için doğru kaftanı biçenler aynını başkaları için tasarlamaktan vazgeçmeyeceklerdir, her zaman yatak şekli aşk şekli ve mutlak yaşam şekli dizayn edeceklerdir ve genelde buna boyun eğme sancıları yaşanacaktır. Hep bir uzlaşma süreci dayatılacaktır ve senden istenildiği gibi toplumda davranma zorunluluğu yaşanacak, bu gün başörtü tartışmaları bundan bağımsız mı sanıyorsunuz? Milletin başındakilerle kıçındakilerle uğraşmaya niyeti yok kimsenin, ortada bir tehtid de yok aslında amaç sadece her dönem yapılan oyunun kurallarına göre oynanması. Arada birkaç yasa çıkartmak tabi bu süreçte halkın ekonomisini alt-üst etmek vb vb vb.


Nasıl davranacağımızı öğretmeye kalkan erkekler için her daim itici bir konuma sahibizdir, çünkü genelde söylenenleri reddederek kendi profilimizi çizmeye kalkarız. İşte bu noktada erkekliklerinden şüpheye düşmeleri kaçınılmazdır, genelde büyüttükleri kadınlardan haz alırlar. Çünkü verilecek en ufak bir hesapları yoktur. Zaten tüm ipleri eline almış olan bir erkekten ne derece erkeklik beklenir orası da muamma, daha çok insan olmaktan önce erkek olmayı tercih edenler için geçerli bir kuramdır bu. Yaşamlarını renklendiren kadınları bir anda bırakıp gidenler, istediklerini aldıkları için toz olan erkekler şimdi buradan bir isteğim olabilir; bizlere bunun için saat ücreti ödeseler keşke, hani emeğin bedeli diyen arkadaşlarımıza ikna olduğumuzu da göstermiş oluruz, ne derece boktan bir durum . Bu daha çok evli olan biriyle ilişkisi olan kadınlarla ilgili çünkü ne hikmetse evliliği düzene sokar bu kadınlar, adam   egosunu tatmin ettikten sonra eşine ve çocuklarına geri döner. Elbet bir süre sonra tekrar aynı süreci yaşamaya başlar ve genelde bu bambaşka bir kadın olur. Evdeki kadında genelde bundan haberdardır, isteyerek hoşuna gittiği için göz yumduğunu düşünenleriniz varsa yazık derim, bu bir zorunluluktur siz hiç evli bir kadının egolarını başka erkeklerle giderip kocasına geri döndüğünü gördünüz mü? Hiç mi yoktur elbette vardır ancak erkek gibi böbürlenemez bu durumdan, yasaklıdır ve hep pişmanlık duyguları barındırır. Yani yine suçluluk duygusu! Bir de çocuklar cephesinden bakalım, Anja Meulenbelt daha yalın belirtmektedir, babasıyla yatan yabancı teyzelere güvenilmez yada annesini düzen amcalar baba yarısı olmaz gibi..Evet fazla uzatmaya gerek yok gibi, yıkımları farklı cephelerden ancak aynı ortak paydadan yaşayan kadınlar, isimler farklı, simalar bambaşka ama aynı, aynı..


Peki, siz; Erkek misiniz yoksa insan mı? Kadın mısınız yoksa köle mi?

beyaz puantiyeli kırmızı elbise giyen kızlar gibi

uykusu mu geldi ne