Pazartesi



babasını tanımadan kazağına sarılarak uyuyan, teyzesinin çantasından çaldığı bir1 lirayı bitiremeyince ananesine dondurma alan, bakkalın bütün leblebi tozlarını yürüten, avucunun içi gibi bildiği mahallede akşama kadar sürten, eve on10 dakika gecikti diye zopaynan dayak yiyen bi çocuğa rastladım. büyüyünce de değişmiyor dedim kendi kendime. tanımadığın adamların kazaklarına sarılmaya, ömründen çalmaya, harcayamadı mı tutup rafa kaldırmaya, ne yöne durup gitmediğini bilmeden olduğu yerde saplanıp kalmaya, belki bi sokak bi cadde yada bi bahçede ıskaladın diye gerçeği yalanlara sarılmaya devam edersin. hep daha fazlası derken yitirdiklerini görmezsin.  tüm bu akıl sır erdiremediğin yaşam serüveni son bulsun istersin ama ölemezsin. tanrım dersin 'nerede bitimlerim' o 'bak burada başlangıçların' der. başlamak ister misin kimse sormaz bunu, bitirmek ister misin kimse umursamaz bunu. tek başınasındır ve kimse görmez bunu. kimsin, nereden gelip nereye gitmektesin sorgulamadan kimim ben'in kıyısına oturur gelip geçen haline bakarsın hayranlıkla. hayatı ertelersin ve bir1 gün ertelediklerin yüzünden çok güzel bi ihtimali ıskalayacağını bilmezsin. kendini bulmadan o'nu bulmuşsan kendine yaklaşmış sayılmazsın. yok olmaktan korkarsın da bilmezsin ki var olmakla yitirmişsindir hiç olma şansını.


bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer 
okyanus diyelim istersen ya da sen söyle 
batık bir gemiyim orada, seni bekliyorum 
upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken 
gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde 
ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su



ahmet telli

Perşembe

uyan giz


çok başka olabilirdi, başka bir yer, başka bir zaman, başka bir kimlik yeni bir benlik mümkün mü? dedin. mümkün demek için geldim.

bir gece yarısı birden bire kadın olduğunu sanan çocuğa farklılığını hatırlatmaya geldim. hayatın bütün belirsizliğiyle güvensizliğiyle yaşaması gerektiğini söylemeye geldim. yaşamın girdabına dalıp, tadı olmayan bütün tehlikeleri yaşamanı istemeye geldim. ait olmak istediğin bir yer, sırtını dayamak istediğin bir sırt aradığın bu çıkmaz sokaktan çıkarmaya geldim seni. yaslanabileceğin tek şeyin kendin olduğunu, farkında olmadan kendi tatlı mahkumiyetini inşa ettiğini, kendin olmaktan kaç ışık yılı uzağa atıldığını göstermeye geldim. kaçayım derken tam ortasına düştüğün bu demir parmaklı sevimli sığınaktan gün yüzüne çıkmanı istemeye geldim. hayat/ölüm/hayat döngüsünde tattığın bu kaçıncı ölüm? söylemeye geldim. kemik kadını sahneye davet etmeye, küllerini dünyanın dışına savurmaya geldim. 'dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen, ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu' görüyorsun ya, sana en sevdiğin şiiri okumaya geldim. sanki sonu başından belli bir filmde olmadığına uyandırmaya geldim.